Kürt siyasetçileri ne yazık ki klasik, kronik ve Kürt halkına zarar veren alışkanlıklarından vazgeçmiyor. Kendilerini yenileme, kendilerini aşma gibi bir dertleri de yok gibi. Bu alışkanlıkların aktörleri bir kez daha gündemi belirlemeyi başardılar ve kendileriyle hiçbir zaman dost olmayacak olan AKP’nin ekmeğine yağ sürüyorlar. Kürt sorununda devletin ve AKP’ nin belirleyici olması için ellerinden geleni yapıyorlar.
Yeni bir anlayış, yeni bir tarz, yeni bir konsept, yeni bir dinamizm yaratma yerine birbirlerinin kusurlarını, yanlışlarını (Bu zaafların çoğu zaten siyasete ilgi duyan insanlar tarafından biliniyor. Örneğin, PKK’nın ve son dönemlerde Kemal Burkay’ın devletle flörtü) yeniden gündeme getirerek siyaset arenasında ayakta durmaya çalışıyorlar.
Başta İbrahim Güçlü olmak üzere, Orhan Miroğlu, Mumtaz Kotan gibi siyasetçilerin, aydınların, yazarların, gazetecilerin içerik olarak (çoğunu doğru bulduğumuz) eleştirilerine karşılık PKK nin ve BDP’nin değişik kanatlarından gelen şiddet ve tehditleri uzun süredir gündemin bir parçası olmayı sürdürüyordu. Bu sürtüşme uzun zamandan beri yurt dışından zaten taraf olan Kemal Burkay’ın ülkeye gelmesiyle yeni bir ivme kazandı. Başka bir ifadeyle kızıştı, kızıştırıldı. Ucuz ve piyasa siyaseti yeniden tezgah açtı.
Daha önceki sürtüşme ve söylemler kabak tadı verdiği için reyting amaçlı medya dışında kimsenin ilgisini çekmiyordu. Başta İbrahim güçlü olmak üzere birkaç kişi PKK’yı eleştiriyor, PKK da onları tehdit ediyordu. Bu pazardaki tezgah yıllarca bu malla dolduruluyordu. Alan memnundu, satan memnun. Bu anlamsızlık içinde Kemal Burkay ülkeye döndüğünde beklentilerimiz nelerdi? Kemal Burkay kendisinden başkalarını siyasetçi saymayan alışkanlıklarından arınmış, Kürt halkının geleceğiyle ilgili yeni projeler, yeni görüşler, yeni tarzlarla, örneğin onu bunu kızıştırma yerine kendini ve görüşlerini doğru ve yararlı bir şekilde, yerde ve zamanda ifade etme amacıyla karşımıza çıkacak, toparlayıcı bir misyon üstlenecek, yeni oluşumlar için pozitif enerji verip, umut saçacak. İlgilenenlere hazırladığı projelerle ilgili dosyalarını sunacak. Biz bunu bekliyorduk. Ama ne yazık ki Kemal Burkay geçmiş alışkanlıklarından hiç taviz vermeden ve hiçbir yeni şey sunmadan kanal kanal dolaşıp, hepimizin çok iyi bildiği devlet PKK ilişkisini yeni bilgilermiş gibi anlatıp, arının deliğine çomak soktu. Böylece ta başa dönmüş olduk. Devlet, mevlet, baskı, şiddet, zülüm, Ergenekon, Jitem, bombalama unutuldu. Varsa yoksa hainler, işbirciler, varsa yoksa PKK, Apo. Üstelik Sırrı Süreyya Önder gibi taze ve yıpranmamış aktörleri de piyasaya sürerek.
Kemal Burkay’ın PKK ve devlet arasındaki ilişkilerle ilgili savları doğru. Ancak Kemal Burkay kendisinin eski içişleri bakanı Beşir Atalay ve şimdiki çalışma bakanı Faruk Çelik ile olan ilişkilerine ne diyecek! Örneğin 2010 yılında Köln’de yapılan Kürt konferansının finansmanını kim üstlendi? Abant gölündeki AKP toplantılarının giderlerini karşılayan aynı kaynaklar olmasın?! Kemal Burkay, bununla yetinmiyor, Leyla Zana’ya laf yetiştiriyor. Sen ne yapacaksın Leyla Zana’yı. Çık sahneye, döndükten sonra Kürt halkı için yapacaklarını anlat. Böyle bir misyonla ortaya çıktığında medya sana bu gün gösterdiği ilgiyi yine gösterecek miydi? Bunu hiç düşündün mü? Eğer siyaset yapacaksan, nasıl siyaset yapacağını anlat, kiminle siyaset yapacağını anlat. O da yetmiyor, PKK’ya akıl da veriyor. ” Silahları bırak” Bu iş bu aşamadan sonra böylesine kolay mı? Sonra, madem ki bu kadar legalleşmeye heveslisin, hiçbir fonksiyonu, işlevi kalmamış olan Mesut Tek’in başkanlığını yaptığı PSK’yı niye legalleştirmiyorsun! PSK’yi hangi güne saklıyorsun? Sen PSK’yı kara gün için saklayacaksın ama PKK gibi hacimli bir örgüte de kendisini bitirmesi için öneri de bulunacaksın ve yapmadığı için de devlete şikayet edeceksin! Üstelik bir kısım Kürt örgütlerini inkardan gelerek!
PKK’ya gelince. PKK’nın Amerika gibi sömürgeci ve emperyalist güçlere karşı güvercin olması, örneğin yakın zamanda ABD yetkilileri Murat Karayılan ve iki arkadaşını kaçakçılık ve terörle suçladığında çok kibar bir şekilde onları ispata davet ederken, ellerinde silah ve askeri güç olmayan Kürtler bir şey dediğinde anında küfür ve tehditlerle yanıt vermeleri durumun anlamsızlığını ve çarpıklığını ortaya koyuyor. Üstelik devletle sürekli dirsek temasında olduğunu gizlemeden. PKK nin Kemal Burkay’la ilgili suçlaması aynı ; “Yurt dışından gelmiş, devletin kucağına oturmuş.”
PKK ve Kemal Burkay’ın söylemlerine baktığımızda hem nitelik, hem de suçlama anlamında birbirleriyle örtüşüyorlar. Her iki taraf ben merkezci. Kendilerinden başkasına tahammülleri yok. Birbirlerini devletle ilişkilerinden dolayı suçluyorlar. İllegaliteden vazgeçmiyorlar ama barış ve demokrasiden söz ediyorlar. En önemlisi de devlete karşı güç birliği etmeleri gerekirken neredeyse devlete ve Türk medyasına yağcılık düzeyinde; devlet yararına birbirlerini hırpalıyorlar.
Ortak özelliklere baktığımızda, her iki taraf da illegal, illegalitelikten vazgeçmiyor ama karşı tarafın legalleşerek devlete teslim olmasını istiyor. İki taraf da devletten icazet bekliyor, devletle dirsek temasında ama karşı tarafı da devletle ilişkilerinden dolayı suçluyor. Her iki taraf da birbirlerini devletten daha çok düşman görüyor. Her iki taraf kendilerinden başka kimsenin varlığını kabul etmiyor ve gelişmesini, üretmesini istemiyor. Bu özellik ve anlayışlarla nereye varılır bilemiyoruz.
Yapılan şey şu. Devleti temel hedef almaları gerekirken her iki taraf da devlete yaranma ve dayanışma mantığıyla birbirlerini aynı şeylerden aynı şekilde suçluyor. Sonuç, arenada bulunan gladyatörler, bir gün locada küçük bir yer edinirler umuduyla, locada oturan efendilerin huzurunda birbirlerini yiyorlar.
Nuri Çelik/ 02.02.2012
nuri@comhem.se