Sanırım yaşlanıyoruz. Geçmişimizde ki heyecanlarla avunuyor olmamız yaşlandığımızın en büyük belirtisi aynı zamanda çaresizliğimizin de.Geçmişe takılıp,hep oraya bakıyorsak eğer bugünkü yaşamımızdaki yerimizi sorgulayacak kadar adil değilizdir demektir.Bu yüzden sadece geçmişe bakıp eskitiriz ve çürütürüz kendimizi…
Geçmişi olmayanın geleceği tabi ki olamaz. Geçmişin bizi yaratmada önemli bir rolü vardır ama şimdi ne olduğumuz ile ilgili çokta önemli bir yeri yoktur.Neticede bugün neysek geleceğimiz ona göre şekillenir. Eğer dikiz aynasından geçmişi izleyip yol alıyorsak şunu unutmamalıyız ki hem bir faciayız hem de facialara ramak haldeyizdir.
Hep başkasını sorgulayarak geçiririz zamanı. Kimse kendini sorgulama zahmetinde bulunmaz. Neydik, ne olduk, nereye yol alıyoruz, ne kadar gerçeğiz, ne kadar saf ve ne kadar kirli? Kendi kendimizi sorgulamaktan yoksunuz. Gittikçe hayatı çirkinleştiren bir yolda olduğumuz gerçeğini, geçmişin güzel zamanlarıyla örtbas edemeyiz. Kirlettiğimiz zamanı geçmişteki güzel bir anla da geçiştiremeyiz. Çünkü biz artık kirin kendisiyiz. Ve iflah olmaz facialara da gebeyiz. Kendi çemberinde hapsolmuş dışarıdan medet umarak yaşayan birer hükümlüyüz. Kendi hapishanemizin cellatlarıyız da. Yaşattığımız zararların baş sorumlusuyuz.
Yeniden var olabilmek adına enerjimizi tüketmişsek, yanlış hesapları, yanlış mekanları, yanlış ilişkileri, yanlış değerleri çığ gibi büyütmüşsek eğer, geçmişi sayıklamak ne kadar bize yardımcı olabilecektir hiç düşündük mü? Kendi eziyetimizi var ederek zulümle anılacağımızı bilmezmiyiz.
Her şeyi bir kenara bırakıp şu kocaman boşlukta mutlaka kendimize ait olan ifadeyi aramalıyız. Biz kendi ifademizi bulmadığımız sürece, geçmişimize mahkum kalıp geleceğimizi yaratamayacağız. Zararları biriktirerek, kendimizden uzaklaştıkça içimizde her gün birilerini öldürmüş olacağız. En sonunda katili biz olan uçsuz bucaksız gittikçe büyüyen bir mezarlığa sahip olacağız. Geçmişi şu anda işlediğimiz cinayetlere ortak ederek, hiçbir şey olmamış gibi davranamayız. İçinden bir türlü çıkamadığımız kişilik sorunumuz mevcutken, sözde devrimci gölgemizle ne yapacağımızı sanıyoruz. Biraz olsun irkilip, kendimize gelme gereği duymalıyız. Öz varlığımızın değerini bilmezken, kurmak isteyeceğimiz düzenin tutarlılığı olabilecek mi? Toplumda ancak sosyal bir varlık olarak yaşayabilirsek ve bunun gereklerini yerine getirebildiğimiz sürece, toplumu etkileyebilir ve arkamıza alabiliriz. Kendimize dokunmadan kendimizi gerçekleştirmeden nasıl var olabiliriz?
Sahip olduğumuz kötülüğün saf esnekliği bizi usta birer karakter oyuncusu yapmış olabilir. Ama eninde sonunda kendi sahtekarlığımıza dayanamayacak ve gücümüzü yitireceğizdir.
Elimizin altında öylesine kaymasına seyirci kaldığımız şimdiki zamanı önemsemeye başladığımız zaman tutunuruz hayatımıza. Geleceğimizi şimdiki zamana verdiğimiz anlam kadar değerli kılabiliriz ancak. Unutmamalıyız ki bugün geleceğimizin geçmişidir. En gerilerde kendimizi arayarak içinde bulunduğumuz zamanı kirletemeyiz. Bizi kendinden uzaklaştıran maskelerden arınarak başlayabiliriz zamana. Kendimize dokunarak hissedebiliriz kendi gerçek zamanımızı. Bu akan zamanda var olmak istiyorsak eğer…
Fırat Kaya
firatkaya1@gmail.com