Öcalan’ın çağrısı üzerine üç grubun döneceği açıklandı.
Biri Kandil’den, diğeri Mahmur kampından, öteki ise Avrupa’dan.
Bunlar aynı zamanda kısmi çapta PKK’nin üç değişik kesimini temsil etmektedir.
Gerilla, halk ve aydınlar..
Bu dönüş, 1999 yılında yine Öcalan’ın çağrısı üzerine dönen iki grubun serencamını hatırlatıyor bizlere.
Grubun temsilcilerinden biri bunu tek cümlede özetlemişti:
’’Kıydılar bizlere!’’.
Devlet gelenleri yoğun bir sorgulamadan geçirdikten sonra ağır cezalara çarptırmış,kadınlı, erkekli grup elemanlarını zindanlara atmıştı.
Neden?
Çünkü onlar teslim olmaya değil, barışa hizmet etmeye gelmişlerdi.
Misyon sahibi olmak, bir kimliği temsil etmek, devleti çileden çıkartmaya yetmişti.
Devletin istediği;
insanların kimliksiz, kişiliksiz bir tarzda kendisinden aman dilemesidir!
Şimdiki Genelkurmay patentli açılımın maksadı da farklı değildir.
Amaç barış, kardeşlik, eşitlik değil;
Kuşatmak, yıldırmak ve teslim almaktır.
Tabii bu amaca ulaşmak için de kimi adımların atılması gerekiyor.
Açılım vesilesiyle atılacağı öngörülen adımlar amaç değil,
tersine teslim almaya yarayacak araçlar olarak düşünülmektedir.
Tayip Erdoğan son Irak yolculuğunda baklayı ağzından çıkarttı:
’’Açılım Kürt kökenli vatandaşlarımıza karşı değil, terörün bertaraf edilmesini amaçlamaktadır’’.
Başbakan’ın cümlesinin kuruluş şekli de ilginçtir:
Açılımın temel etkinliğinin karşıtlık üzerine inşa edilmiş olduğu görülüyor.
Bunun ’’Kürt kökenli’’ vatandaşlara karşı değil, teröre karşı olduğu söylenmektedir.
Oysa açılımın, karşıtlığı değil, yararı esas alması gerekiyordu.
Çünkü şimdiye kadar söylenen buydu.
Yani en azından, sadece Kürtler için yapılmıyorsa da,
Kürtlerin de yararına olacaktı bu.
Oysa şimdi, Kürtlerin yararına olduğu değil de ’’onlara karşı olmadığı’’ söyleniyor.
Bu açıklama, açılımın desteklenmesi gerektiğini düşünen, savunan Kürtler için de soğuk bir duş etkisi yaratmış olmalı diye düşünüyorum.
Ama kim bilir, belki de;
’’Bizim için olmasa da, en azından bize karşı da değil’’
deyip kendilerine bir pay çıkartanlar da olabilir!
Yeni üç grubun hangi çerçevede geri dönecekleri henüz tam belli değil.
Eski MİT müsteşar yardımcısı Cevat Öneş PKK ile görüşmeler yapıldığını açıkladı.
Bu geri dönüşlerin görüşmelerde alınan bir kararla bir bağlantısı var mı acaba?
Bu aşamada bunu bilmemiz olanaksız.
Ancak bildiğim bir şey var ki, o da;
Bu tarz geri dönüşlerin devletin hoşuna gitmeyeceğidir.
Görüşmelerde dönüş meselesi üzerinde mutlaka görüşülmüştür diye düşünüyorum.
Ancak devletin beklediği geri dönüş bu olmasa gerek.
Bana öyle geliyor ki, daha çok Öcalan, bu çağrıyla devletin dayatmalarını sınava tabi tutup, onun gerçek niyetini açığa çıkartmaya çalışıyor.
Devlet, dönecek gruplara karşı nasıl bir tavır takınacak acaba?
Sert bir tutum sergilese, yasalarının geri dönüşe angel olmadığı,
dahası genel bir affı gerektirmeyecek yeterlilikte olduğu iddiasını
boşa çıkartmış olacak.
Yumuşak davransa, bu da devlet için ayrı bir hezimet olacak.
Çünkü, gelenler teslim olmaya değil;
barışa ilişkin gendi görüş ve beklentilerini anlatmaya geliyorlar.
Eğer devlet açılımı gerçekten de Kürt meselesini çözme amacıyla yapmış olsa ve bunun için gerekli kamuoyu zeminini yaratmıs olsaydı,
tabii ki bir sorun çıkmazdı.
Ama hem teröre karşı yapıyoruz bu açılımı deyip, hem de teslim olmadan, davasından vazgeçmeden elini kolunu sallaya sallaya gelenlere karşı sessiz kalırsa, o zaman da bütün planları suya düşer.
Yani her iki durumda da zararlı çıkan devlet olacak.
Bu tespitlerden hareketle, dönüşün ortak bir karara değil de,
tek yönlü bir insiyatife dayandığı izlenimini elde ediyorum.
Açılım tabii ki gerekli. Ama dürüstçe olmalı bu.
Kürt halkının artık oyalama ve kandırmacaya tahammülü yoktur.
İçişleri Bakanının Kürdistan’da kapalı kepenklerle karşılanması bunu gösteriyor.
Karşı çıkılan şey açılımın kendisi değil;
Açılım adı altında duvarların daha bir kalınlaştırılmak,
kapıların zırhlarla örülmek istenmesidir.
Kölece birlik, kimliksiz kardeşlik, sözleşmesiz ortaklık istemiyoruz!
İşte bütün mesele bu.
Aysel Tuğluk’un;
’’ Evrensel ilkeler çerçevesinde Kürt halkının haklarının güvence altına alınmasını istiyoruz. Demokratik süreç tıkanırsa, Kürtler ayrılmayı tartışabilir. Kürtler alternatifsiz değildir’’ demesini bu çerçevede algılıyorum ben.
Her nekadar Öcalan bu açıklamayı konjonktüre uygun bulmayıp karşı çıktıysa da, bana göre tüm ’’muhalif’’ Kürt aydınlarının
bu açıklamayı yapan Tuğluk’u desteklemeleri gerekirdi.
Ve hala bunun için henüz geç değil.
Gelecek grupların da benzer bir düşünceyle hareket etmeleri gerektiğini düşünüyorum.
Yani; eşit ve özgür birliğe varız, ama ayrılık seçeneğimizi de saklı tutuyoruz, anlayışıyla hareket edilmeli.
Grupların geri dönüşünü, pozitif anlamda provokatif bir etkinlik olarak değerlendiriyorum. Süreci hızlandırmaya ve devletin tüm oyunlarını ortaya sermeye yarayacak pozitif bir provokasiyondur bu.
Cemal Özçelik
17.10.2009