Kürt ulusal tarihi açısından
yazılı-sözlü tarih
Sözlü tarih geçmiş olaylar zincirinin dilden dile aktarılmasıyla ortaya
çıkmış, objektiflikten uzak,unutulmaya yüz tutmuş bir tarih
anlayışıdır. Yazının bulunmasından önce, insanlar ilkel birliktelikle
yaşamaya adapte olduktan sonra, sınıflı toplumların oluşmasıyla önem kazanmış
bir tarih aktarma şeklidir.
Yazılı tarih ise insanoğlunun yazıyı kullanmasıyla(bulmasıyla)
toplumların yaşamış oldukları dünyayı gelecek kuşaklara anlatmak için
kullandıkları günümüze kadar gelen tarih anlayışıdır. Bun anlayışı
incelediğimizde tarihi anlatımların önce resimlerle daha sonra uzun vadede
kağıtlara aktarıldığını görüyoruz. Böylece insanoğlu tarihini bu süreçte daha
net görebiliyor ve daha objektif yorumlaya biliyor. Oysa sözlü tarihe
baktığımızda her şey anlatımsal olduğu için zamanla gerçekler
değişebilir, unutulabilir, ya da çarptırılıp kullanılabilir olmuştur. Bundan
dolayı yazılı tarih, sözlü tarihten daha objektif olmakla birlikte kimi
zamanda sözlü tarih yazılı tarihin zaaflarını ortaya çıkarmak için
kullanılabiliyor. Çünkü bazı diktatör zihniyetler insanların özgürlüklerini
kısıtlayabiliyorlar ama kişinin düşüncelerini kimse engelleyemediği için bu
düşünceler sözlü olarak yaşıyor. Daha sonra elbette başka kişiler ve kurumlar
tarafında yazılı tarihe kazandırılıyor. Örneğin imparatorluklar döneminde,
dünyanın güçler dengesi üzerine, sömürüye, baskı ve asimilasyon düzenini
üzerine kurulu olduğu yıllarda imparatorların özel kalem müdürleri vardı. Bu
müdürler olan tarihi değil de imparatorların olmasını öngördüğü şekilde
yazlı tarihi oluşturuyorlardı. Onların yazdıkları günümüze kadar gelmiş, çoğu
ülke ulusal tarihinde de şahlandırılarak anlatılmaktadır genç kuşaklara.Oysa
aynı döneme ait muhalif kimliklerin tutmuş oldukları günlüklerde, yazmış
oldukları makalelerde durumun farklı olabileceğini görebiliyoruz. Bu muhalif
kimliklere bazen de sözlü tarihten ,kişilerin söylemiş olduklarının kulaktan
kulağa gelmesi, eklenince egemen güçlerin foyaları gün yüzüne çıkıyor.Bu tur
oyunların boşa çıkarılması için,tarihin gerçekten objektifliği elde etmesi
için egemen ve egemen olmayan ulusların tarihi belgelerine birlikte
bakılmalıdır.
Yazılı ve sözlü tarih anlayışına değindikten sonra anlatmak istediğim
ulusal tarih bütünlüğü olmayan milletlerin tarih anlayışıyla ilgili
noktadır. Bu uluslarda biri olan ve benimde mensubu olmam dolayısıyla, ayrıca
ulusum tarih anlayışına katkı sunmam gerektiği dolayısıyla Kürt ulusal tarih
bilincinin nasıl olması gerektiğine değinmek istiyorum. Kürtler 21yy
dünyasında dört ayrı devletin egemenliği altında yaşıyorlar. Dolayısıyla da
kimi yıllarca Kürtlerin varlığını bile kabul etmediği gibi kimi de
egemenliğinde olan Kürtlerin tarihini yalan yanlış aktarıyorlar.Bu da yazılı
tarihin bir zaafını ortay koyuyor; çünkü yazılı tarihi de egemen güçler
imparatorlar gibi yönlendirebiliyorlar. Bu dört ülke topraklarına emperyalist
kuvvetler tarafından dağıtılmış olan Kürtlerin sözlü tarihi geniş, yazılı
tarihi ise bazı bölgelerde özellikle daha özgür olunan Irakta (federe
devlette-G.kürdistan ), bazı bölgelerde ise baskı ve asimilasyon
politikalarından dolayı zayıflamış ve yok olmakla yüz yüze kalmıştır. Bütün
bu sözlü tarih iyice incelendikten sonra yazılı kaynağında kullanılmasıyla
Kürtlerin tarihi, Kürt aydın ve akademisyenler tarafından zaruriyetle
hazırlanmalı ve Kürt gençliğine anlatılmalıdır.
Aksi halde şuanda dünya kamuoyunda siyasi bir sorun olan Kürt sorunu
ileriki yıllarda Kürtlerin kendi içinde bir kültür sorunu olacaktır.Bu
kültür sorununu ortadan kaldırmak için, Kürt tarihini dış ve egemen güçlerin
anlatmasına ve şekillendirmesini engellemek için dört taraftan da
akademisyenler, tarihçiler, toplanıp ulusal tarihi yazmaları gerekiyor.Bu
çalışmaları yapacak akademik birimler kurulmalı ve bu akademik kuruluş
tarihini Kürtlere empoze etmeye çalışan, Kürtlerin tarihini yönlendirmek
isteyen, onlara farklı bir tarih anlayışı benimsetmek isteyen dış güçlere
karşı titizlikle, şoven olmayan ve Kürtlerin birlikte yaşamış oldukları
halklarında tarihine saygı duyarak çalışması gerekiyor.
Tarihin yazılı ve sözlü olarak ikiye ayrılmasını, yazlı tarihin daha
objektif ve kalıcı olması ama sözlü tarih gibi çarptırılabileceğine
değindik. Aslında bu iki tarih şeklide çok yönlü çalışmalar sonunda
objektifliği elde edilebilir. Bu durum Kürtler için misal olmalıdır. Ortak
bir akademik tarih için çok yönlü araştırmalar yapılmalıdır. Bu
araştırmaların niteliği değindiğim gibi bilimsel, derin
araştırmalar, evrenselliğe ulaşacak ve tüm Kürtlere yayılacak şekilde
hazırlanmalıdır. Bu konuya aciliyetle eğilmeleri için burdan tüm Kürt
aydın, tarihçi ve akademisyenlerine duyurulur.
5.04.2006
|